Şuan Yelkenci.org Arşiv Sayfasındasınız!
Yelkenci.org ana sayfasına geçiş yapmak için tıklayın...

Denizcilik Kültürü ve Ülkemiz
05 Haziran 2002, 01:12 5

Denizcilik Kültürü ve Ülkemiz

Kültür, bir toplumun tarihsel olgunun uzun süreçleri içinde yaratılmış, yaşanmış olan her şeyin zaman süzgecinden geçerek biriktirdiği değerli bir tortudur. Bu nedenle de yazımızın başlığı olan ''Deniz Kültürü'' nden söz edebilmek için önce denizlerde neler yaşadığımıza, neyi ne kadar yaptığımıza, bunların uluslararası boyutlardaki önemine nesnel (objektif) bir gözle bakmamız gerekiyor.

Tarihin, ortaçağdan, o büyülü, aydınlanma dönemine geçişine rastlayan çoğu kez ''Keşifler Dönemi'' diye sözü edilen yıllarında, kendisi de bir denizci olan Portekiz Kralı Henri , ünlü gezgin Dias 'a küçük adı ile seslenerek ''Bartelomeo, aç yelkenlerini, rüzgârın seni götürdüğü yere kadar git'' diyordu. Kraldan bu emri alan Dias, keza bilindiği gibi aynı yıl (1488) Ümit Burnu'nu dolaşarak dünya denizciliğine Hindistan'a giden yolu gösterdi.
Bu, yüzyıllar boyu dünya ticaretindeki önemi hiç azalmayan ünlü ''İpek Yolu'' nun çok daha güneyinde Avrupa'yı Uzakdoğu'ya denizden bağlayacak yeni bir yolun işaretiydi. Yüzyıllar boyunca Avustralya, Çin, Hindistan gibi ülkelerin Avrupalıya en gerekli yün, ipek, baharat, çay vs. gibi ürünleri bu yolla geldi. Süveyş'in açılmasına daha yüzyıllar vardı.

1400'lü yılların sonlarında bir çılgın adam yaşıyor dünyada: Kristof Kolomb . Elinde bir portakal ''Dünya yuvarlaktır'' diye tutturmuş. Portekiz sahillerinde bir yerde kayalıkların üstünden gün batımlarını seyrediyor. Altın bir tepsi gibi alçalıp ufkun arkasında kaybolan güneşin mutlaka daha da ötelerde bir başka ülke ve ülkelerde gündüzleri yaşatacağını hayal ediyor. Bir gemi ile hep batıya giderek sonunda Hindistan'a ulaşacağına inanıyor. Yani altına, ipeğe, baharatın bin bir lezzetine, Doğu Masalları'nın büyüsüne...

Bu rüyanın nasıl bir gerçekle sona erdiği ve bir çağı değiştirdiği dünyaca biliniyor. Kolomb, ilk seferinden aşırı ihtirasları ile ünlü İspanya kral ve kraliçesinin beklediği altınla değil, birkaç tütün ve patates fidanı ile dönmüştü. Altın yerine ufkun ötelerinde dünyanın o güne dek bilinmeyen yepyeni bir parçasını bulmuş, ''Kral adına'' diyerek bayrağını dikmişti. Öldüresiye hırslı, zenginlik ve görkeme adeta şehvetle tutkulu İsabella-Ferdinand ikilisi Kolomb'a ''Nerde altınlar, elmaslar'' diye sormadılar. Hemen bir başka sefer için yeni gemiler verdiler emrine. Yeni dünyda yeni bayraklar diksinler, okullar, kiliseler açsınlar, İspanyol kültürünü çevren'in (ufkun) ötelerindeki, geleceğin tümüyle İspanyolca okuyup yazan, İspanyolca düşünen Latin Amerikası'na taşısınlar diye... Bunu başardılar da. Bugün ABD dahil tüm yeni dünyada yiyip içtikleri, müzikleri, dansları, rengârenk sanat zenginlikleri ile İspanyol kültürü içinde yaşayan milyonlar, koskoca bir Latin Dünyası var. Kolomb'un Portekizli, İspanyol ya da İtalyan oluşu konusundaki hâlâ süregelen tartışmaların önemi yok. Amacımız denizciliğin, gerçek denizci ülkelerin nerelere ulaştıklarına verilebilecek yüzlerce örnekten birini sunmaktı.

Dünyada bunlar olup biterken hem de Osmanlı'nın en parlak döneminde Kahire'de seksen üç yaşındaki bir bilgin denizci, Hint Okyanusu Kaptan-ı Deryası boynu vurularak idam ediliyordu. ''Denizlerde ağarmış ak sakalı bir öğle üzeri kendi kanında yıkandı / O koca Piri Reis / O büyük komutan / O ki, Osmanlı'da ilk kez denize bilimin penceresinden bakan / Ferman-ı Şahane ile Portekizlinin ayağını kesmek için Doğu yolundan / Hint Okyanusu Kaptan-ı Deryalığı'na tayin olunan.'' (1).

1700'lü yıllar sonrası, dünya denizlerindeki keşifler döneminin en parlak dönemi oldu. Kaptan James Cook , yürütme gücü sadece insan bilgisi, becerisi ve rüzgâr olan gemilerle her biri yıllar süren seferlerinde en uzak denizlerde adsız adaların, kıyıların bugün de kullanılan ilk haritalarını çiziyor, İngiltere'nin güneşin batmadığı bir imparatorluk olduğunu, Pasifik'te her bayrak diktiği kara parçasında ilan ediyordu.

1831'de ünlü ''Beagle'' de Darwin , ''Türlerin Kökeni'' ni yazıyor, kaptan Fitzroy komutasındaki bu gemide her biri kendini bilime ve insanlığa adamış bir avuç insan, Güney Amerika kıyılarının sadece haritalarının topografyasını inceleyip haritalarını çizmekle kalmıyor, anavatanına binlerce mil uzaklıktaki bu toprakların çiçeği, böceği ile her türlü canlısını, madenlerini inceliyordu. Ortaçağ karanlığını gerilerde bırakmış dünya, Rönesans'ın ışıklı evreninden geleceğe doğru böyle bir denizciliğin öncülüğünde ilerledi.

''HMS Victory'' . Bildiğimiz İngiltere adasını Büyük Britanya İmparatorluğu durumuna getiren ''Denizlere egemen olma'' politikasının temelinin atıldığı Trafalgar Savaşı'ndaki durumu ile bugün Southampton'da rıhtıma bağlı bir ahşap gemi... Tam 243 yaşında. Ama İngilizler ona gözü gibi bakıyor, toz kondurmuyorlar.

Uzakdoğu seferlerinin maraton koşucusu ''Cutty Sark'' aynen öyle Greenwich'te bir taş havuzda her gün binlerce deniz tutkununun görmeye geldiği 133 yaşında bir başka kültür kalıtı (mirası). Artık İngiltere'nin değil dünya denizciliğine mal olmuş bir zenginlik. Boston'da 1798'de yapılmış tümüyle ahşap ''USS Constitition'' a girerken iskele tavasında, üzerinde ''Halen faal durumda Amerikan bahriyesinin bir gemisine giriyorsunuz'' diye yazılı övünçle asılmış bir plaket var.

1995'lerde balinacılık konusunda romantize bir araştırma olan kitaplarımdan birini yazarken dünyanın değişik yerlerinde artık tarihe mal olmuş bir kültür olarak kütüphaneleri, müzeleri dolduran birikimi görmüş, oralarda çalışmalar yapmıştım. 1841 yapısı bir balina gemisi, adı ''Captain Charles W. Morgan'' küçük bir nehir ağzında kurulmuş ve şimdilerde unutulmuş eski balinacılık limanının ''Mystic, Connecticut, USA'' rıhtımlarından birinde ve yüzer halde. İçini dışını iyice gezdim. Ambarlarına indim. Yağ kaynatılan fırınlarını, tayfanın, kaptanların yaşam yerlerini gördüm. Her şey o kadar iyi korunmuş ki. Babadan kalma değerli bir saat, silah ya da benzeri bir anı gibi... Başlarında öğretmenler, öğrenciler geliyor. Küçücük elleri ile geminin hâlâ çelik gibi sert ağaçtan bordasına dokunuyor, güvertesinde gemici şarkıları söylüyorlar. Sadece büyük devletlerin kıyılarında değil, Hollanda, Belçika ve İskandinav ülkelerinin bile limanlarında sakin köşelere çekilmiş, ulusal bir özenle korunan buna benzer bir sürü gemi özenli korumalar altında.

Deniz kültürü halkın yaşamına bunlarla, yazılan, yaratılan, korunan şeylerle girip yerleşiyor. Eline her mikrofonu alanın ''Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizdeeee...'' diye başlayan kalıplaşmış nutuklarıyla değil. ''Yavuz'', ''Midilli'', ''Nusret'' isimli unutulmaz gemiler koruyamadıklarımızdan birkaç örnektir. Bir savaşın kaderini, bir ülkenin gelecekteki haritasını değiştiren bu anıt gemiler yok olmayabilirdi. Sonlarının hikâyesi ve bana verdiği acının tarifi buralara sığmaz. Gelecek yazımın konusu ''Ülkemizde Denizcilik Kültürü'' olacak.

Cumhuriyet 29.05.2002
Denizcilik Kültürü ve Ülkemiz
Oktay SÖNMEZ Denizci, yazar
StatCounter