Balıkçılığımız
Balıkçılık sektörümüz, sahip olduğu potansiyel itibariyle ülke ekonomisi için önemli imkânlara sâhiptir. Bilgisizlik, ilgisizlik ve akıl almaz hatâlar sebebiyle, bu potansiyeli kullanamıyoruz. Daha kötüsü, ülkemizin su ürünleri stoku, hızla tükenme noktasına doğru ilerlemektedir.Son olarak 1997 yılında Japonya, Dünya Bankası tarafından yönetilmesi şartıyla Türkiye Tarım Sanayii Projesi için beş milyon dolar hibe etmişti. Bu meblâğın yarısı, su ürünlerimizin verimini artırma çalışmalarına ayrılmıştı. Ancak, tahribatın boyutları çok geniş olduğundan, ıslah çalışmaları ile amaca ulaşılamadı. Aşırı, illegal ve bilinçsiz avlanmalar ile çevre kirliliği, tahribatın başlıca sebepleridir. Ters teşviklerle olumsuzluklar daha da büyüyor. Üretim açığını kapatmak üzere kültür balıkçılığı teşvik edilmeye çalışılıyor.
Ülkemiz, kültür balıkçılığı dalında da önemli bir potansiyele sâhiptir. Bu potansiyeli de kullanamıyoruz. Su ürünleri kültürünü geliştirmek amacıyla hazırlanan teşvikler; yatırımcılara gümrük muafiyeti, kredi, vergi iadesi ve kaynak kullanımını destekleme primi şeklinde uygulanıyor. Bu teşvikler; gerek yetersiz olmaları ve gerekse ulaşılmasındaki zorluklar sebebiyle beklenen neticeyi vermiyor.
Su ürünleri ile ilgili verimin artırılması için son 10 yıl içerisinde 20 milyon dolar civarında harcama yapıldı. Bu meblâğın tamamına yakın bölümü, proje ve rapor hazırlanması, eleman yetiştirilmesi, deniz araçları satın alınması, büro tefrişi, mevzuat düzenleme çalışmaları ve komisyon teşkili gibi konular için kullanıldı.
Hazırlanan proje ve raporlar, arşivlerdeki mûtenâ yerlerine hapsedildi. Deniz araçları özel maksatlara tahsis edildi. Yetiştirilen elemanlar özel şirketlere transfer oldu.
Sonuç:
Oluşturulan komisyonlar, şimdi tahsisat yetersizliğinden iş yapamıyor.
Trabzon, İzmir ve Mersin - Erdemli şehirlerimizde Su Ürünleri Enstitüsü kuruluşları var. Bu kurulşar için alınan orta su trawl ağı, sonarlı tekneler ve net saunder cihazları kullanılamıyor. Çünkü eleman yok. Bu cihazların bu günkü piyasa değeri yaklaşık 10 milyon dolar.
Haçere denilen balık yavrusu yetiştiriciliği teşvik kapsamına alınmamış. Bu sebeple kültür balıkçılığının yavru ihtiyacı, tabiattan karşılanıyor. Bu uygulama, denizlerdeki balıkların azalmasına sebebiyet veren, balık neslinin yok olmasına yol açan bir katliamdır. Yetişkin yavru (fingerlings) ihtiyacı ise dalyanlardan karşılıyor. O konuda şimdilik bir problem yok. Fakat yakın bir gelecekte, fingerlings konusunda da darboğaza girilecek.
Bundan 10 - 15 yıl önce, avlanan palamutlar tekrar denize dökülüyordu. Hamsiler, tarlalarda gübre olarak kullanılıyordu. O zenginliklerimizden şimdi eser kalmadı.
Bu satırların yazarı, yıllardan beri söylüyor: Böyle devam edilirse, balık denen yaratığı ancak akvaryumlarda göreceğiz.
Türkiye'mizde bir söz vardır: Ne söylendiği önemli değil, kimin söylediği önemli.
Bilgisiz ilgililerin, ilgili bilgisizlerin harekete geçmesine vesile olur ümidiyle yazımızı, bu günkü (10 Temmuz 2002 tarihli) Hürriyet Gazetesi'ndeki bir haberle bitirelim:
Nesli tükenen balıklar müzelik oldu.
Karadeniz'in sularına has olan, bilinçsiz avlanma ve deniz kirliliği sebebiyle nesli tükenen balıklar için Samsun Tarım İl Müdürlüğü Su Ürünleri Şubesi tarafından Balık Müzesi oluşturuldu. Yıllar önce Karadeniz sularından çıkıp sofraları süsleyen ve lezzetine doyulmayan balıklar, Samsun Tarım İl Müdürlüğü'e bağlı Su Ürünleri Şubesi tarafından tanzim edilen Balık Müzesi'nde cam fanusların içinde yerini aldı. Her türlü balığa ev sahipliği yapan ve balıkçılık denilince, ilk akla gelen Karadeniz'de nesli tükenen mersin, yılan, pisi, iskine ve karagöz gibi balıklar müzede yerini alırken, Karadeniz'e özgü 40 çeşit balığın sergilendiği müzeyi ziyâret eden vatandaşlar, şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar. OĞUZ ÇETİNOĞLU